12 Mayıs 2009 Salı

KENTLEŞME, METROPOL VE DÜNYA KENTİ

19.yüzyıldan başlayan sanayileşme 20. yüzyıla damgasını vurmuş ve beraberinde kentleşme olgusunu da doğurmuştur. Sanayi devrimi ve devamında hızla başlayan sanayileşme ile birlikte kentleşme de hızlı bir sürece girmiştir yani diyebiliriz ki sanayi devrimi beraberinde kentsel bir devrimide getirmiştir. Bu süreci sanayileşmede öncü rol oynayan ülkeler daha hızlı yaşarken bu hıza ayak uydurmayan ülkeler geri planda kalmıştır. Bununla birlikte kentleşme olgusu gelişmiş veya gelişmemiş bütün ülkelerde sanayileşme gibi 20.yüzyıla damgasını vuran bir etmendir. Sanayi kenti ile sanayi öncesi kent yaşamı arasında iki açıdan farklılık vardır. Birincisi, sayısal büyüklük ve yoğunluk açısından farklılık, ikincisi kent ve toplum arasında kurulan yeni niteliksel ilişkiler bakımından farklılıktır. Sanayi öncesi kentler, adeta tarıma bağımlı olmuş ve kırsal alanın varlığı ile devamlılığını sağlayan kentlerdir. Sanayileşme ile birlikte nüfus kentlerde yoğunlaşmıştır. Bugün sanayileşmiş toplumlarda kentleşme düzeyi kimi ülkelerde %70-80, kimi ülkelerde ise bunun çok daha üstündedir. Günümüzde de sanayileşmenin yoğun olduğu bölgelerde nüfus yoğunluğunun da kaçınılmaz bir şekilde arttığını görmekteyiz. Buda beraberinde büyük kentleri yaratmaktadır. Metropol kavramı da bunun bir sonucu olarak ortaya çıkar ve devamlılığını bu şekilde sağlar. Ancak sanayileşmenin ve nüfus yığılmasının ülkenin nispeten gelişmiş birkaç kentinde olması metropol adı verilen devasa merkezlerin ortaya çıkmasına yol açmakla birlikte bu merkezlerde hizmet yetersizliğinin yanında kendi büyüklüklerinin doğurduğu bir dizi sorunla da karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır. Bu kentleşme sürecinin sağlıksız olması nedeniyle kentleşmenin sıkıntılı ve stresli özellikleri ortaya çıkmaktadır. Bu özellikler; kentlerin aşırı kalabalık olması, kentlerde sağlıksız yaşam koşulları işsizlik ve ekonomik gelişmenin yetersizliği olarak sıralanabilir. Bu nedenle oluşan sağlıksız koşullar ve gecekondu alanları kentlerin varoşlarında yaygın hale gelmiştir. Bu da birçok, az gelişmiş fakir ülkelerdeki kentlerin yüksek işsizlik, gizli işsizlik, ulaşım ve gürültü-çevre kirliliği gibi sorunlarla karşı karşıya kalarak yönetilemez hale gelmesine neden olmuştur.
Özetle diyebiliriz ki Metropoller, gelişmiş veya gelişmemiş bütün ülkelerde nüfus yığılmalarının sonucu olarak ortaya çıkan bir olgudur. Bu bakımdan metropoller, ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel olarak içinde bulundukları ülkenin küçük bir örneğini oluştururlar. Metropoller aynı zamanda bulunduğu bölgeye ve çevresindeki kentlere de gelişme bakımından olumlu veya olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Bu yüzden sınırları belli bir çevre ile sınırlı olsa bile etkileri bu sınırların daha da ötesindedir.
Günümüzde metropol olmak için sadece nüfus yoğunluğu belirleyici değildir. Nüfus yoğunluğunun yanında bu yoğunluğu kaldırabilecek bir güç ve yapı zorunlu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden kentin sosyal yapıya uygunluğu, idari, hukuki, ekonomik yapısı, teknik düzenlemelerinin hepsi nüfus ile birlikte büyüyen ve gelişen kısacası metropol için olmazsa olmaz olgulardır. Buna bağlı olarak metropoller doğası gereği bu faaliyetlerin normal düzeyin üstünde daha da yoğunlaştığı denetleme kurumlarının ulaşım ve haberleşmeye bağlı olarak çok geniş ölçüde örgütlendiği mekanlar olmalıdır.
Küreselleşme ve bunun beraberinde yeniden yapılanma, teknoloji çağı ile birlikte bilgi toplumunun ortaya çıkışı metropollerin ötesinde yapılar olan ve daha büyük öneme sahip olan dünya kenti kavramını ortaya çıkarmıştır. Artık metropollerin de üstünde dünya kenti sayılabilecek yapılar vardır. Dünya kenti teorisine göre, “bir kentin yerel karakteri ile onun içsel sosyoekonomik yapısı, o kentin özel konum ve Dünya ekonomisindeki fonksiyonunu yansıtır” (Grant ve Nijman,). Bu alandaki çabalar, önemli ve belli konularda uzmanlaşmış olan kentlerin kumanda ve kontrol merkezleri olarak, global düzeyde cereyan eden ekonomik faaliyetleri nasıl organize ettikleri üzerinde yoğunlaşır ve dünya kenti özelliklerini taşıyan bütün kıtalardaki kentlerin, küresel hiyerarşinin neresinde bulunduğuna dair kategorilere sokmaya çalışırlar. Metropollerin oluşumunda ki nüfus belirleyiciliği dünya kenti kavramında yerini ekonominin küreselleşmesiyle birlikte kentlerin Dünya ekonomisinin yönlendirilmesi ve hacmi ve hızı gittikçe artan finanssal işlemlerin kontrol ve kumandasındaki rollerine ve gücüne bırakır.Dünya kenti teorisinin başka bir boyutu da, küresel dinamiklerin kent ölçeğindeki (kentin içsel dinamikleri üzerinde) ekonomik, sosyal ve siyasal ilişkileri nasıl etkilediği ile ilgilidir. Küreselleşmeyle birlikte kentlerin çoğunda, yeni ekonomiyi oluşturan temel sektörlerin bankacılık ve hizmet sektörleri olduğunu görüyoruz, bu sektörlerin aynı zamanda eski ekonominin dayanağını oluşturan imalat ve bu faaliyetlere yönelik ticari aktivitelerin yerini aldığını da görüyoruz. Yine başka bir farklılık; dünya kenti çalışmalarının çoğunluğu, gelişmiş ülkelerde gerçekleştirilmektedir. Yoksul ülkelerin farklı özellikler taşıması, bu çalışmaların az gelişmiş ülkelere genelleştirilmesini de zorlaştırmaktadır. Yoksul ülkelerdeki kentleri gelişmiş ülke kentlerinden ayırt eden bir takım farklılıklar bulunmaktadır: Birincisi, bu kentler, büyük uluslar arası aktörlerin ekonomik, politik ve kültürel etkilerine daha çok açıktırlar. İkincisi, yabancı sermayenin yatırım yapmak için gerekli gördüğü altyapı yatırımları, bu kentlerin sınırlı olan kaynaklarının çok üzerinde harcamaları gerektirmektedir. Üçüncüsü, bu kentlerdeki nüfusun büyük bir bölümü genç olup hızla artmaktadır.
Sonuç olarak; dünya kenti olmak küreselleşme ve teknoloji çağına ayak uydurup ekonomik anlamda cazibe merkezi olmayı gerektirse bile yine de belli güçlerin ve sermaye sahibi olan büyük şirketlerin ve ülkelerin ortaya çıkardığı bir olgudur. Oysa sanayileşme kent olmayı, metropolleşmeyi kendi halinde bir olgu olarak karşımıza çıkarmaktaydı. Belirleyicilik içsel bir olguydu ve sosyal etmenlere dayanırdı. Ancak dünya kenti artık ulus devlet olmanın bile ötesinde ekonomi ile anlam kazanan bir kavramdır ve içsel etmenlerin belirleyiciliği çok azdır.
Muhlis ÖZKAN
Mahalli İdareler ve Yerinden Yönetim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler

Hakkımda

İstanbul, Türkiye
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MAHALLİ İDARELER VE YERİNDEN YÖNETİM