12 Mayıs 2009 Salı

SOSYAL SERMAYE KAVRAMI EKONOMİK KALKINMA VE YÖNETİŞİM İLİŞKİSİ

1-GİRİŞ
Son zamanlarda sosyal sermaye konusu sosyal bilimler dalında oldukça popüler olmaya başlamıştır. Sosyologlar, siyaset bilimcileri ve ekonomistler araştırmalarında alanlarıyla ilgili sorunlara ışık tutmak tutması açısından sosyal sermaye kavramına başvurmaktadır. Aile araştırmaları gençlerde davranış problemleri, okul ve eğitim, topluluk/cemiyet yaşamı, demokrasi ve yönetim, ekonomik kalkınma ve toplu hareketlerdeki problemlerin çözümlenmesinde başvurulan kaynak sosyal sermayedir.
Ayrıca bir milletin kalkınma ve gelişmesinde görünmeyen veya yeterli vurgu yapılmayan önemli bir zenginlik kaynağına, sosyal sermaye tanımlamasıyla yeniden dikkat çekilmektedir. Sosyal sermaye perspektifinden, gelişmekte olan ülkelerin, niçin Batı standartlarında bir kalkınmayı gerçekleştirmedikleri izah edilmektedir.
Sosyal sermaye yeni bir teknik dil görünmesine rağmen sosyal bilimler için bir kavram değildir. Klasik yazarlardan, Adam Smith, Karl Marx, Emile Durkheim, Thorstein Veblen, Max Weber gibi felsefecilerin yanında ekonomik değişmede ve kalkınmada sosyal ve kültürel faktörlerin önemi hakkında yazan diğer düşünürlerin çalışmalarıyla ortaya çıkmış olup 1990’larda sosyal sermaye kavramı; sosyal bilimlerde dikkate değer bir artış göstermeye ve önemli bir kavram olmaya başlamıştır.
Sosyal sermaye kavramı, modern anlamda sosyolog James Coleman tarafından 1988 yılında yazılmış olan makalede tanımlanmıştır. Coleman bu makalesinde gençlerin okuldan ayrılma problemlerinin nedenleri üzerinde durmuştur. Okuldan ayrılma nedenlerini değerlendirirken aile geçmişi ile alakalı üç bileşen arasında ayırım yapmıştır; Finansal sermaye, beşeri sermaye ve sosyal sermaye. Finansal sermaye çocuğun eğitimi için gerekli finansal olanağı gösterir, beşeri sermaye ailenin eğitim düzeyinin etkisini, sosyal sermaye ise Coleman’ın tanımı ile aile arasındaki yakın ilişki yanında evin ve okulun ait olduğu toplumun sürekliliğini, bağların sağlamlığını gösterir. Coleman’ın deneysel araştırmasına göre finansal ve beşeri sermaye yanında sosyal sermaye de okuldan ayrılma üzerinde etkilidir. Sosyal uyum ayrılma oranının düşmesinde olumlu bir etkiye sahiptir.
Siyaset araştırmacısı Robert D. Putnam sosyal sermaye kavramını yönetimsel reformların yapıldığı İtalya’da 1970 yılında yaptığı araştırmada kullanmıştır. Çalışma İtalya’da sivil toplumun yönetimsel reformların gerçekleştirilmesindeki ve ekonomik kalkınmadaki başarısı üzerindeki önemini göstermiştir.
1995’te sosyal bilimci Francis Fukuyama büyük dikkat çeken “Trust. The Social Virtues and the Creation of Prosperitiy” çalışmasını yayınlamıştır. Fukuyama’ya göre bireyselcilik Amerikan toplumunu tehdit etmektedir. İtalya ve Çin ise toplumsal yapının dayandığı yakın aile bağları ile birlikte güçlü hükümet kontrolü nedeniyle tehdit altındadır. Diğer taraftan Fukuyama’ya göre Japonya ve Almanya ise modern üretimde büyük kapsamlı organizasyonlar inşa etmede gerekli olan bağlılığı güçlendiren sosyal sermayeye sahiptir.
1990’larda ilginç bir araştırma konusu olmaya başlayan sosyal sermaye karşılıklı güven, toplumda işleyen formal ve informal yollar, yurttaşlar, gönüllü kuruluşlar, kulüp ve çıkar gurupları, değerler ve sosyal normlar, ekonomik performansı ve kalkınmayı etkileyen diğer sosyal yapılarla ilgili kavramları kapsamaktadır. Bu düşünce sosyal yapılarla normlar arasında iyi bir performans ile organizasyonlarda ekonomik verimlilik arasında yakın ilişki olduğunu savunmaktadır.
Kısaca, sosyal sermaye düşüncesi, makro düzeyde fenomenlerle daha çok bağlantılıdır. Şu andan itibaren kavramın yardımcı olarak farklı değişik konularda da kullanılabileceği ortaya çıkmıştır. Ekonomik kalkınma ve büyüme anlamında sadece ulusal düzeyde değil; bölgesel, kentsel, ve kırsa düzeyde de açıklayıcı bir gösterge olarak başvurulabilir.


2-SOSYAL SERMAYE KAVRAMI VE TANIMI
Sosyal sermaye; ekonomik, politik ve sosyolojik bir kavramdır. Sosyal bilimlere ait olan “sosyal” kavramı ve politik ekonomi disiplinine ait “kapital-sermaye” kavramı gibi iki anahtar sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Bu nedenle tatmin edici tanımlamalar her iki disiplinin kendine ait terminolojileri ışığında yapılmıştır.
Sosyolojik anlamda sosyal sermaye, ekonomide kalkınmayı etkileyen toplumun sahip olduğu normlar, kurallar, ağlar, iletişim ve karşılıklı güven olarak tanımlanmaktadır.
Sosyal sermaye kavramı ekonomide ise yeni bir yaklaşıma temel oluşturmaktadır. Sosyal sermaye, etkin bilgi ekonomisi ve öğrenen toplum inşa edilmesinde katılımcı yurttaşlığın önemine ve karşılıklı saygıya vurgu yapmaktadır.
Kavramı tek bir yolla tanımlamak mümkün değildir. Konuyla ilgili çok sayıda tanım bulunmaktadır. Bu genel kavram içinde iki yön önemli gözükmektedir. Birincisi, normlar yani insanların davranışlarını yönlendiren formal (yasal) veya informal (yazılı olmayan davranış kuralları) davranışlardır. Bireyler ve çıkar gurupları arasındaki bağlılık ve güven bağları ikisi birlikte sosyal sermaye kavramının tanımlandığı birçok açıklamada önemli etmenlerdir.
Sosyal sermaye kavramı varlığını Rober Putnam’ın siyasal bilimlerdeki çalışmalarına (1993,1996), James Coleman’ın eğitimsel sosyolojisine (1998) ve Francis Fukuyama’nın ekonomi tarihi ve sosyoloji çalışmaları (1996), ile Dünya Bankası’nın (Narayan ve Pritchett, 1997) çalışmalarına borçludur. Sosyal sermayenin kökeni çağdaş düşünürlerin daha da ötesine dayanmakta olup asıl köken Adam Smith ve Montesquie gibi klasik yazarlara kadar gitmektedir. Yazarların büyük çoğunluğu için sosyal sermaye; kurum ve kruuluşlara ortak amaçları, hedefleri başarmada yardımcı olan ağlar, normlar ve güven olarak görülmektedir. Ekonomik açıklamalar ve yorumlar daha çok kurumlara, yönetim kurallarına, mikro ve makro düzeydeki ekonomik işlemlere vurgu yapmaktadır. Sosyal sermaye ekonomik performansı, suç ve düzensizliği, kargaşayı ve göçmen çalıştırma gibi konuları içeren sosyal fenomenleri açıklamak için kullanılmaktadır. Anlam belirsizliğine rağmen, sosyal sermaye genel anlamda bireysel mülkiyetten çok grup malı olan ilişkiler içeriği olarak anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan sosyal sermaye, bir toplumun üretkenliğini ve sağlıklı olmasını etkileyen normlar, sosyal ağlar ve insanlar arası itibar, güven ve inanılabilirlilik olarak da tanımlanabilir. Bu bakımdan sosyal sermaye sosyal gruplar içindeki ilişki, bağlantı dizisinin kalitesine ve özelliğine bağlıdır. Bireysel mülkiyetten ya da nitelikten kaynaklanmaz. Daha çok grubun duygularını dile getirmesi yeteneğinden –yaygın olarak paylaşılan ve herkesin katıldığı- iletişim kapasitelerinden meydana gelmektedir. Katılanlar arasındaki ilişkilerde zorlama olmamalı, yasal eşitlik ve karşılıklı saygı ön planda olmalıdır. Bu nedenle James Coleman tanımlamayı şu şekilde yapmıştır “sosyal sermaye insanlar arasındaki ilişkilerde şekillenir.” Sosyolojik terminolojide sosyal sermaye, kurumların ve grup eylemlerinin, uygulamalarının, alışkanlıklarının gelişen ve gelişmekte olan mülkiyetidir. Aynı zamanda ekonomik karaktere de sahiptir. Pozitif ekonomiyle ilgili olarak özetle topluma ya da ekonomiye, sosyal ilişkilerde karşılıklı güven zincirindeki birliktelikle sonuçlanan yaratıcı, üretken ek yardım olarakta tanımlanabilir. Tanımdan da anlaşılacağı gibi bu ilişki zinciri olmadan hiçbir şey üretilemez.
En sınırlı sosyal sermaye tanımı Putnam tarafından yapılmıştır. Ona göre, sosyal sermaye insanlar arasındaki yatay ortaklıklar zinciridir. Sosyal sermaye sosyal ağlardan ve topluluğun üretkenliği üzerinde etkili olan normlardan oluşur.
Sosyal sermaye tanımlarının yaygın özellikleri hakkında üç görüş bulunmaktadır;
1) Tüm görüşler; ekonomik, sosyal ve politik alanları birleştirir, sosyal ilişkilerin ekonomik sonuçları etkilediğini, ekonominin de bunları etkilediği görüşünü savunur.
2) Kalkınma sonuçları için gerekli potansiyeli yarattığı görüşünü savunurlarken diğer taraftan da negatif etkilerinin tehlikeleri üzerinde durmaktadırlar. Çıktılar, ilişkilerin doğası ile yasal ve politik koşullara bağlıdır.
3) Ekonomi kurumları arasındaki ilişkilerle, yasal ve yasal olmayan organizasyonların ekonomik kalkınmanın etkilerini arttırmada nasıl etkili olabileceğini araştırırlar.

Bu tanımlardan sonra sosyal sermaye fikrinin ortaya çıkardığı olumlu noktalarda şu şekilde belirlenmiştir.
1- Toplumu algılayışımız değişmektedir; Sosyal sermaye kavramı birbirine bağlı olan ekonomik aktivitelerle sosyal faktörler arasında karışıklığı ortaya çıkarmamıza yardımcı olur.
2- Politika değişimleri; Eğer kamusal hizmetler ve sosyal gelir transferleri sosyal sermayeyi güçlendiriyorsa bunlar bize yatırım olarak geri döner. Şimdiye kadar sosyal alana yönelik harcamalar ekonomik büyümeyi geciktiren neden olarak kabul edilmiştir.
3- Sivil toplum ve işbirliği; Ekonomik kalkınma açısından önemli bir bakış açısı olarak düşünülmüştür. Sivil toplum, hükümet ve şirketler arasındaki tartışmanın işbirliği yoluyla çözülmesi giderek daha önemli hale gelmektedir.
4- Yaşam kalitesi ve sürdürülebilir kalkınma; Ekonomi için ya da sermayeye dönüşte önemli bir kıstas olacaktır. GSMH, bazı durumlarda ekonomik iyileşmenin ölçülmesinde oldukça gereklidir ancak büyümeyi ve toplumun üretim sisteminde dalgalanmaları ölçerken bazen yanıltıcı olabilmektedir.
5- Yaşam kalitesi; Sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik verimlilik birbirini güçlendirir.

Kısacası; sosyal sermaye fertlerin, toplumun resmi ve sivil kurumları arasında üyelik yoluyla fayda ve avantaj sağlama kapasitesi ve yeteneğidir. Bir yandan komşular, aileler ve bireyler arasında, diğer yandan da toplumdaki cemaatler arasında bağlar oluşturan bir sermayedir. Toplumdaki sivil örgütlerin, mevcut kaynakların daha etkin kullanımını koordine etmek üzere birlikte çalışabilmek için sosyal sermayeye ihtiyaç vardır. Bir topluma ve millete ait olma hissinin yaratılması ve insanın kapasitesini kullanılabilir hale getirilmesi de sosyal sermaye kapsamında değerlendirilmektedir.
Sosyal sermaye; bir toplumun üretkenliğini ve sağlıklı olmasını etkileyen normlar, sosyal ağlar ve insanlar arası itibar, güven ve inanılabilirlilik olarakta tanımlanabilir.
Sosyal sermayenin ölçülmesinde yaygın olarak kentsel kuruluşlar örneğin günülü organizasyonlar veya siyasi partilere üyelik, diğer insanlara güven düzeyi ön planda tutulmaktadır.



Dünya Bankası, sosyal sermayenin ölçülmesinde kullanılabilecek göstergeleri içeren bir liste geliştirmiştir. Buna göre, başlıca “sosyal sermaye göstergeleri” şunlardır.
§ Demokrasi
§ Rüşvet oranı
§ Mahkemelerin bağımsızlığı
§ Grevler, öğrenci hareketleri, protestolar
§ Her 100.000 kişide kişi başına düşen tutuklu sayısı
§ Hükümete ve sendikalara olan güvenin derecesi
§ Kredi kullanırlılığı
§ Kişisel özgürlük
§ Seçmen mevcudu
§ Yerel topluluklara katılım
§ Sosyal bağlamda etkinliklere katılım
§ Yetkilendirme, temsil yetkisi oranları
§ Komşuluk-mahalle bağlantıları
§ Aile ve arkadaşlık bağlantıları
§ İş bağlantıları
§ Çeşitliliğe-farklılığa- tolerans gösterme

Bu göstergelerin belirli olmasına rağmen sosyal sermayenin ölçülmesinde karşılaşılan temel problem sosyal sermayenin tanımındaki ve onun politik sonuçlarındaki karışıklıktan kaynaklanmaktadır. Gerçek anlamda sosyal sermayeyi yaratan ilişkiler yumağı bu yüzden kurumların ve grupların dahili ve harici ilişkileriyle alakalı iki anahtar niteliğe sahiptir; yasal eşitlik çerçevesinde aktif katılımı gerektirmektedir ve bu yolla sosyal dışlama formlarının oluşumuna iletişim yollarının ve diğer vatandaşlarla birlikte dayanışma duygusunun ortadan kalkmasında olumsuz yönde etkisi olmaz. Diğer taraftan sosyal sermaye diyaloglar içinde pratik dersler ve deneyimler inşa eder. Sosyal sermaye bir kişi veya grubun elinde olmayıp kişiler veya kurumlar arası ilişkiler ağında ortaya çıkar. İlişkiler devam ettikçe de sosyal sermaye artar. İlişkiler koptuğunda sosyal sermayede yok olur. Bu açıdan sosyal sermayenin geliştirilmesi, karşılıklı güvene, diyaloğa ve işbirliğine bağlıdır. Sosyal sermayenin sosyal ilişkiler ağında ortaya çıkması, onu transfer edilemez hale getirdiğinden her toplumun kendine özgü iş yapma ve başarı elde etme usulleri vardır.


3-SOSYAL SERMAYENİN ÖZELLİKLERİ
Sosyal sermaye diğer sermaye türleriyle birlikte kalkınma projesi için önemli bir girdidir. Ekonomik kalkınma süreci üç farklı sermayenin kombinasyonunu gerektirir. Sosyal sermaye de bunlardan biridir, farklı bir özelliğe sahip olmanın yanı sıra kombinasyon işleminin etkinliğini de artırır. Putnam’a göre, sosyal sermaye fiziksel ve beşeri sermayedeki yatırımların karşılığını arttırır. Diğer bir deyişle üretim fonksiyonunda sadece girdi anlamında değil tüm üretim fonksiyonunda sadece girdi anlamında değil tüm üretim fonksiyonunu değiştiren bir faktördür.
Sosyal sermayenin başlıca özelliklerine baktığımızda ;
Diğer sermaye türlerinde olduğu gibi gelecek beklentileri doğrultusunda yatırım yapılan diğer sermayeler gibi bir kaynaktır. Dış kaynaklı ilişki bağları kurma çabasında olan bireyler ve toplu aktörler sosyal sermayelerini bu yolla artırabilirler.
Farklı amaçlar için kullanılan fiziksel sermayeye benzer olarak sosyal sermaye de faklı amaçlar için kullanılabilir örneğin; bilgi ve tavsiye olarak. Ayrıca sosyal sermaye diğer sermaye çeşitlerine dönüştürülebilir.
Diğer sermaye türleri gibi, sosyal sermaye diğer kaynakların yerine geçebilir ya da kaynakları tamamlayabilir. Çoğunlukla sosyal sermaye diğer sermayeler için tamamlayıcıdır. Örneğin; sosyal sermaye, işlem maliyetlerini azaltma yoluyla ekonomik sermayenin verimliliğini geliştirebilir.
Fiziksek ve beşeri sermayeye benzer fakat finansal sermayeden faklı olarak sosyal sermayenin korunma ihtiyacı vardır. Sosyal bağlar periyodik olarak yenilenmeli ve yeniden teyit edilmelidir aksi taktirde etkinliğini kaybeder. Ayrıca beşeri sermayeye benzer fakat fiziksel sermayeden farklı olarak sosyal sermayenin değer kaybetme oranı tahmin edilemez. Bunun iki nedeni vardır; ilki kullanıldıkça değer kaybetmezken kullanılmadıkça değer kaybına uğramasıdır. İkincisi; bazen sosyal sermaye, içerikte yapılan değişikliklerle eskiye çevrilebilir. Ancak bunun gerçekleşme oranı tahmin edilemez.
Sosyal sermaye, diğer sermaye türlerinden farklı olarak toplumun ortak malıdır, özel mülkiyet değildir. Sosyal sermaye kullanımı rekabet içermez, kullanımla azalmaz fakat onun kullanımı dışlayıcıdır yani bazı bireyler ya da kurumlar belirlenen ilişkiler dışlanabilir. Ayrıca sosyal sermaye diğer sermaye türlerinden farklı olarak aktörlerde değil aktörlerin birbiriyle olan ilişkilerinde odaklanmıştır. Kimsenin sosyal sermaye üzerinde kişisel mülkiyet hakkı yoktur.
Kısaca belirtmek gerekirse, sosyal sermayenin ekonomik sermayeye dönüştürülme oranı daha düşüktür. Sosyal sermaye daha az transfer edilebilir o daha çok toplumu mümkün kılan ortak değerleri bir arada tutma işlevi görür. Sosyal sermaye gerektiğinde diğer sermaye çeşitlerinin fonksiyonunu da üstlenebilir veya diğer sermayelerin eksikliğini tamamlayabilir. Mesela finans ve beşeri sermaye eksikliği güçlü sosyal ilişki ve bağlantılar devreye sokularak giderilebilir. İşlem maliyetlerini azaltarak ekonomik sermayenin verimliliğini artırabilir. Yapılan bir araştırma, soysal sermaye değeri düşük olan insanların, daha az güvenilir insanlar olduklarını, şirketleşmeye ve değeri düşük olan insanların, daha az güvenilir insanlar olduklarını, şirketleşmeye ve örgütlenmeye karşı daha az katılımcı ve istekli olduklarını ortaya koymuştur.

4-SOSYAL SERMAYE VE KALKINMA
Dünya Bankası’nın çalışmalarında, sosyal sermaye kavramı ekonomide geniş bir faaliyet alanı kazanmıştır. Kavram, Dünya Bankası’nın sürdürülebilir kalkınma araştırmalarının bir parçası olarak geliştirilmiştir. Sürdürülebilir kalkınma üç bölüme ayrılmaktadır; ekolojik sürdürülebilir kalkınma, ekonomik sürdürülebilir kalkınma ve toplumsal sürdürülebilir kalkınma.
Ekonomik teori; üretim faktörlerine yani işçi sayısı, fiziksel sermayeye ve doğal kaynaklara dayanarak açıklamaya çalışmıştır. Daha sonra bu faktörlerin üretim için gerekli olduğunu fakat verim ve üretim artışının nedenlerini açıklamada yetersiz kaldığını fark etmiştir. Ekonomik teori, açıklamalarında teknolojik gelişmelere vermektedir. Yapılan açıklamalarda buluşların ve verimliliğin beşeri sermayeye atfedilebileceği ifade edilmiştir. Bilgi ve yetenek, yani beşeri sermaye, yeni bakış açılarının yaratılmasında gereklidir ve eğitim düzeyi ile ölçülür. Aslında çok daha eskilere dayanan beşeri sermaye, iktisat disiplininde çok fazla yer edinememiştir. Fakirlik, salgın hastalık ve açlık gibi sorunların ve hatta doğal çevreye karşı duyarlılığın doğrudan beşeri sermaye ile ilişkisi olması bu sermaye türünü sürdürülebilir kalkınma politikasının vazgeçilmez bir parçası yapmaktadır. Verimlilik bakış açısı ile düşünüldüğünde üretimin en önemli faktörünün sosyal sermaye olduğu ortaya çıkmaktadır.
Dünya bankası tarafından yapılan hesaplarda, yüksek gelir düzeyindeki ülkelerde, insan kaynakları ulusal gelirin yaklaşık olarak 2/3 oranında öneme sahiptir. Bu veri, ulusal gelirden fiziksel ve doğal kaynakların gelir akışlarının azaltılması ile elde edilmiştir.
Toplumun kolektif menfaatlerine zır amaçlarda çalışan, toplumdan soyutlanmış alt grupların sosyal sermayesi de ekonomik ve sosyal gelişmeyi engeller. Bu açıdan toplumun sosyal sermayesinin de ekonomik ve sosyal gelişmeyi engeller. Bu açıdan toplumun sosyal sermayesinin net değerini, olumlu veya olumsuz olacağını, toplumdaki alt grupların ve sivil toplum örgütlerinin inşa ettikleri sosyal sermaye değerlerinin toplamı ve etkileşimi belirler. Ekonomik ve sosyal gelişme, toplumdaki alt grupların ve kurumların sosyal sermaye birikimlerinin ortak amaçlar ve ilkeleri belirleyebilme kapasitesiyle de doğrudan ilişkilidir. Sosyal sermayesini belli bir değerin üzerine çıkaran kişi ve kuruluşla ortak hareket edildiğinde kritik değeri olan bilgiye, güç ve imkanlara erişme olasılığı artar. Kolektif hareket etme kapasitesini artıran kolektif kurum kimliği, ancak sosyal sermayenin inşa edilmesiyle arttırılabilir.
Francis Fukuyama “insanların güven duygusunu kaybettiği toplumlarda mafyalaşmanın ve rüşvetin arttığını, bunun da güçlü devlet talebini yarattığını” belirtir. Fukuyama’ya göre “sosyal sermaye” açısından zengin ve güven düzeyi yüksek olan toplumlar, ekonomik örgütlenme ve kalkınmada daha başarılı oluyor. İnsanların aile bağları dışında, gönüllü örgütlenme düzeyinin yüksek olduğu ve kişisel çıkar motifinin ötesinde bir toplumsallık duygusunun, birlikte iş başarma alışkanlığının bulunduğu toplumlarda erişilen yüksek güven ortamının herhangi bir işi başarmayı kolaylaştırdığını, büyük müesseselerin bu ortamda oluştuğunu ifade ediyor. Fukuyama’ya göre ABD, Japonya ve Almanya aralarındaki farklılıklara karşın bu kategoriye giriyor.
Bir milletin sağlıklı bir kalkınmayı gerçekleştirebilmesinin temel koşulu olarak para ve bir takım yapısal ve hukuki düzenlemeler değildir sadece. Özellikle Dünya Bankası’nın gelişmekte olan ülkelere kalkınmaları için yaptığı maddi destek ve önerdiği yapısal reformların çok işe yaramadığı görülmüştür. Yapılan analizler ve araştırmalar, kalkınmada emek ve sermayenin etkileşiminin beklenenden çok fazla kompleks olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sermayenin çok çeşitli (fiziki ve coğrafik sermaye, beşeri sermaye, kültür sermayesi, sosyal sermaye gibi) olduğu ve her birinin kalkınma için önemli olduğu anlaşılmıştır. Özellikle sosyal sermayenin, kalkınma ve gelişmenin ilk ateşleyicisi ve destekleyicisi olduğu belirlenmiştir. Son yıllarda araştırmacılar, özellikle gelişmekte olan ülkelerin para ve beşeri sermayeden ziyade, sosyal sermayeye ihtiyacı olduğunu söylemektedirler. Gelişmekte olan ülkelerde görülen yolsuzluk, rüşvet ve kartelleşmenin ancak sosyal sermayenin iyileştirilmesiyle önlenebileceği vurgulanmaktadır.
Sosyal bağlar, iş ve üretimdeki maliyeti azaltarak verimliliği artırabilir. Üretim ve pazarlama için gerekli koordinasyon ve işbirliğini kolaylaştırır. Sosyal sermaye, mikro ve makro ölçeklerdeki sosyal ve ekonomik gelişmenin ayrılmaz bir bileşenidir. Bir toplumun sosyal etkileşiminin kalitesini ve miktarını şekillendiren normlar, kurallar, ağlar, ilişkiler ve kurumların tamamını içine alır. Bu noktadan sosyal sermayenin yüksek olması, daha fazla kaynak ve imkanların mobilize edilmesini sağlar ve ortak gayelerin başarılmasını mümkün kılar.

4-SOSYAL SERMAYE VE YÖNETİŞİM
Türkçeye “yönetişim” olarak çevrilen “governance” sözcüğü İngilizce literatürde ilk kez 1904 tarihli bir kitabın başlığında kullanılmıştır. Ama sözcüğe dizinde yer verilmediği gibi kitabın içinde de tanımlanmadığı saptanmıştır. Bu kitapta kullanılan biçimiyle “govarnance”, yerleşik olan yönetim anlamındaki “government” ile eş anlamda kullanılmıştır. Yinede araştırmalar 18.yüzyıla ve eski Yunan’a kadar geriye götürülmüş ve sözcüğe bu tarih noktalarından dayanaklar bulunulmaya çalışılmıştır. Sonuç sözcüğün “yönetim” ile eş anlamlı kullanıldığı olmuştur.
Yönetişim ülkeler, şirketler, uluslar arası düzenin yönetimi için kullanılan bir terim olarak yükselirken, aynı dönemde bir de “good government” yada “good governance” sözcüklerinin kullanıldığı görülmektedir. İyi yöneti(şi)m tüm ülkeler için değil, asıl olarak gelişmekte olan ülkelerle sınırlı biçimde kullanılan bir terim olarak belirmiştir. Bunları sistematik olarak kullanan ilk belge, 1989 tarihli Afrika konulu bir Dünya Bankası raporudur.
Günümüzde ise yönetişim; ulus devlet ve üniter yapıların merkeziyetçi sistemlerin önemini kaybettiği ekonomik ve politik anlamda küreselleşme ve yerelleşme politikalarının artması ve önem kazanmasıyla birlikte, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının devlet sistemine entegre edilerek yerel ağırlıklı bir yönetimin sağlanması için üçlü bir yapılaşmanın öngörüldüğü sistem olarak kullanılmaktadır. İşte sosyal sermaye de bu noktada yönetişim ile bir ilişki ve bağlantı içine girer. Sosyal sermaye kavramı, politik ekonomi içinde “üçüncü yol” olarak bilinen yeni oluşum içinde kendine yer edinmeye başlamıştır. Üçüncü yol, küreselleşmeye bağlı olarak değişen dünyadaki siyasal açmazlardan, ulus devlet krizinden çıkış anlayışı olarak nitelenebilir. Üçüncü yol politikalarının temel hedefi; vatandaşların küreselleşme, kişisel yaşamdaki dönüşümler ve doğayla ilişki bağlamında ortaya çıkan önemli değişmeler yoluyla kendi yaşam yollarını çizebilmelerine yardımcı olmaktır. Bu bağlamda “üçüncü yol” savunucularının rolü yurttaşların küreselleşmeye karşı mücadele etmelerine yardım etmek değil, küreselleşmeyle yaşamalarına yardım etmektir. Bu bağlamda toplumların sosyal sermayelerini yükseltmeleri yeni oluşuma uyumlarını kolaylaştıracaktır. Yönetişim ise zaten bu yapının oluşmasını sağlayan ve bu kavramların başvuracağı kaçınılmaz sistemdir.
Sosyal sermaye, ekonomik işlerdeki ilişkilerin önemine odaklanmıştır. Sosyal sermaye perspektifi, karşılıklı saygının olduğu, işgüçlerini birleştiren vatandaşların yer aldığı zengin bağışa sahip şirketlerin, kentlerin, endüstri bölgelerinin ve ulusal ekonomilerin mallar ve hizmetler için pazar yerinde daha etkin çalıştığını gösteren farklı delillere dayanmaktadır. Kısacası sosyal sermaye; güven ve iyi niyeti destekleyen ve arttıran gerekli bir içeriktir. Sosyal sermaye, beşeri sermayede olduğu gibi, ekonomistlerin özellikle de bilgi tabanlı, hizmete yönelmiş ekonomilerde üretkenlik için gerekli olarak tanımlandığı deneyim ve yetenek ile bağlantılı sinerjik ilişkilerinden dolayı, eşit derecede önemlidir. Beşeri sermayenin gelişimi, büyümesi ve yayılması için sosyal sermaye şarttır.
Tüm bu nedenlerden dolayı sosyal sermaye, güçlü ekonomik değerlerle birlikte politik ve sosyal bir fenomendir. Ortak amaçları başarmada gönüllü olarak katıldıkları ve aralarında karşılıklı saygıya dayalı diyalogların bulunduğu vatandaşlar tarafından yaratılır. Katılımdaki çeşitlilik ekonomide sosyal sermaye stokunun çoğalması anlamına gelir.

5-SONUÇ
İnsanlar arasındaki güvene dayalı iletişimin ekonomik getirilerini analiz eden sosyal sermaye kişinin sosyal, eğitim, sağlık, aile, çalışma hayatı ve kamu idaresindeki faaliyetlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu anlamda beşeri ve sosyal sermaye birbirini tamamlayan önemli iki ekonomik değerdir. Bir ülkede insanlar ve kurumlar arasındaki ilişki nedenli yoğun ise ilgili toplumda aynı ölçüde sosyal sermayenin varlığından söz edilebilir. Bu yapıdaki bir toplumu oluşturan fertler, kendileri ve toplumuyla barışık bir yapı içindedir.Sğlıklı toplumlardaki başarı sadece ekonomik alanda değil, bütün diğer bilimsel ve sosyal faaliyetlerde de görülmektedir.
Sosyal dışlanmayı ve toplumdaki zayıf bağları,beraberlikleri azaltmaya, müttefik olan farklı kurumlar arasında köprü kurmaya, gönüllü organizasyonlar, ticareti ve sosyal sermayeden yüksek orandan yararlanan yerel halkı yükseltmeye uğraşan toplum ve ekonomi, sosyal sermaye kavramından yüksek derece de kar elde edecektir.
Sosyal sermaye mikro ve makro ölçülerdeki sosyal ve ekonomik gelişmenin ayrılmaz bir bileşenidir. Bir toplumun sosyal etkileşimlerinin kalitesini ve miktarını şekillendiren normlar, kurallar, ağlar ilişkiler ve kurumların tamamını içine alır. Bu noktadan sosyal sermayenin yüksek olması daha fazla kaynak imkanlarının mobilize edilmesini sağlar ve ortak gayelerin başarılmasını mümkün kılar.





KAYNAKÇA
1-B.Ayman Güler, Toplumsal Eşitlik ve Yönetim, Türkiye Ekonomik Kurumu Tartışmalı Toplantı 2004, www.tek.org.tr
2- S.Aydın, Sosyal Sermaye, www.cvtr.net/makale
3-F.Fukuyama, Sosyal Sermaye ve Sivil Toplum, İMF İkinci Reform Konferansı, 1999
4-F.Fukuyama, Social Capital and Devolepment: The Coming Agenda, SAIS Review Vol.XXII No:1, 2002
5-A.Esgin, “Ulus Devlet ve Küreselleşmeye İlişkin Bazı Tartışmalar” C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:25, Sayı:2, Aralık 2001
6-B.Ulman, Uzun Süreçte Küreselleşme: Bir Sihirli Kavramı Tarihteki Yerine Koyma Denemesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, www.stratejik.yildiz.edu.tr/makale4.htm
7-C.Birkök, Modernizmden Post-Modernizme: Yeni Problemler, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, ISSN:1303-5134, www.insanbilimleri.com
8-KOSGEB, Ekonomik Kalkınmada Sosyal Sermayenin Rolü, Ekonomik ve stratejik Araştırmalar Müdürlüğü, Mart 2005,Ankara, www.kosgeb.gov.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler

Hakkımda

İstanbul, Türkiye
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MAHALLİ İDARELER VE YERİNDEN YÖNETİM